9 Eylül 2009 Çarşamba

Üç beş dize..

Karanlığın ardında duruyordu gölgen. Issız, ışıksız...
Masumiyetinle kıyasladım onu. Arsızdın ve yorgun.
Hiç gidesi yoktu ellerimin ellerinden.
Susuzluğum sensizliğimdi. Sen
Keşkelere sığındığım her an bir kayıptı yere göğe sığmayan. Sınırsız öfkemle yoruldum, tükendim. Bulutlara basarım sanmıştım oysaki uçurtmamı özgürce savuran ben.
Çocuk olmaktı tek dileğim. Çocuk kalabilmekti..

1 Eylül 2009 Salı

Onsuzluk bensizlikti

Gözyaşlarımı tutamadım yanında. Ağlamaktan çekinmiştim hep oysaki. Mutsuzluğumun sembolü gibi görmüyordum gözyaşlarımı. İçimdekilerdi onlar, içimi kemirenlerdi. Bugün hiç akıtmadığım kadar akıttım onlardan. Ve bitip tükenmediklerini bir kez daha kanıtladılar bana. Gece uzun ve ben ağlıyorum. Hastane köşelerinde sinir, stresten isyan eden vücuda, sevdiğim adama ağlıyorum.
Ağlayan hep gözler değilmiş meğer.
Ellerimiz ayrılırken ağlıyordu bedenlerimiz. Dönüp bakmak istemedim, istemesem de baktım. Baktım ama bakmak istemiyordum. Hayır, istiyordum ama bakmamalıydım daha fazla.
Uzun uzun baktım… Gözlerindeki seni seviyorum yakarışlarını gördüm o an. Vücudum boşaldı, içim titredi ve hızlı adımlarla gittim oradan. Hızlanan adımlar daha da hızlandı. Otobüse koşup bir hışımla boş bir yer aradı gözlerim. Öyle hızlıydı ki girişim, sarsıldım sarhoş gibi önce. Dizginledim kendimi, oturdum öyle bir yere. Camdaydı gözlerim. Bir adam koştu otobüsün yanından. Kürşad mıydı yoksa? Gelecek, elimden tutacak ve alıp götürecekti beni, ne güzel olurdu filmlerdeki gibi.
İçim sızlıyordu, kifayetsizce akıyordu gözyaşlarım. Kimse görmesin diye sildim onları, sakladım göğsüme. Sadece sevdiğim adam için akmalıydı onlar. Kimse görmemeliydi. Eve ulaştığımda savaş sonrası bitap düşmüş bir askerdim. Sessizce içeri süzüldüm, yerleştim. Gözlerim pusluydu, dokunsalar isyan edeceklerdi. Tuttum, tutmalıydım çünkü Merve güçlü olmalıydı. O güçlü olmalıydı ki sevdiğini de güçlü kılabilmeliydi. Ve şimdi gözü telefonda gözyaşlarına hâkim olmaya çalışıyor. Sevdiği adam için dua etmekten ve onu sevmekten başka çaresi yok.
Ve gözyaşlarımı tutamadım yine. Her dizeye onu yakıştırdım, her sözde onu andım. Bugün hem kendimi hem sevgimi sınadım. Ben bile gördüklerime inanamadım.
Sevda örmüş gitmiş ağlarını.

28 Ağustos 2009 Cuma

...

Ağrılı bir sabaha uyandım. Dün gece gayet iyiydim oysa. Başımdaki ağırlıktan kurtuldum derken, farklı ağrılar beliriyor vücudumda. Oruçlu olmanın verdiği rehavete yoruyorum. Aniden gelen mide bulantılarına yüz çeviriyorum yoklarmış gibi. Gece açık kalan cama küfrediyorum ve kuzenimle paylaşmak zorunda kaldığım pikeye :\ Koca evde başka pike yokmuş gibi sarılıyorum ya ona, anlayamıyorum işte kendimi. Heyecan bu diyorum, ayaklarının açıkta kalması. Rüzgarın parmak uçlarını öpüp, kaçması... Boynumdaki ağırlıkla daha yavaş işliyor parmaklarım. Günü sağlam çıkarmaya odaklandım. İftarı farklı şekillerde açabilirim haha..
Hayatın yaşamaya değer olduğunu avuçlarında gördüm, onları öptüm öptüm, öptüm.
Üzerimde taşıyamıyor olduğum bir ağırlık var. Nereye gitsem orada, ne duysam o... Göz kapaklarımın kapanmak için ısrarını hissedebiliyorum. Canlı olan hislerim, benim güzel hislerim. Daha dün beni hüngür hüngür ağlatıyordun. Bugün cayır cayır yakıyorsun ateşinle. Neden? Öğreniyorken, tanırken seni, kavurmak mıydı niyetin beni?
Ahh yaradan, dayanması zor bir kadere teslim oldum. Bir ben, bir ben daha oldum. Kendimi yollara vurdum biçare. Şelalende akmak, çağlamak istiyorum ben de diğerleri gibi.
Ahh yaradan sitemlerimle yoğur beni..