1 Eylül 2009 Salı

Onsuzluk bensizlikti

Gözyaşlarımı tutamadım yanında. Ağlamaktan çekinmiştim hep oysaki. Mutsuzluğumun sembolü gibi görmüyordum gözyaşlarımı. İçimdekilerdi onlar, içimi kemirenlerdi. Bugün hiç akıtmadığım kadar akıttım onlardan. Ve bitip tükenmediklerini bir kez daha kanıtladılar bana. Gece uzun ve ben ağlıyorum. Hastane köşelerinde sinir, stresten isyan eden vücuda, sevdiğim adama ağlıyorum.
Ağlayan hep gözler değilmiş meğer.
Ellerimiz ayrılırken ağlıyordu bedenlerimiz. Dönüp bakmak istemedim, istemesem de baktım. Baktım ama bakmak istemiyordum. Hayır, istiyordum ama bakmamalıydım daha fazla.
Uzun uzun baktım… Gözlerindeki seni seviyorum yakarışlarını gördüm o an. Vücudum boşaldı, içim titredi ve hızlı adımlarla gittim oradan. Hızlanan adımlar daha da hızlandı. Otobüse koşup bir hışımla boş bir yer aradı gözlerim. Öyle hızlıydı ki girişim, sarsıldım sarhoş gibi önce. Dizginledim kendimi, oturdum öyle bir yere. Camdaydı gözlerim. Bir adam koştu otobüsün yanından. Kürşad mıydı yoksa? Gelecek, elimden tutacak ve alıp götürecekti beni, ne güzel olurdu filmlerdeki gibi.
İçim sızlıyordu, kifayetsizce akıyordu gözyaşlarım. Kimse görmesin diye sildim onları, sakladım göğsüme. Sadece sevdiğim adam için akmalıydı onlar. Kimse görmemeliydi. Eve ulaştığımda savaş sonrası bitap düşmüş bir askerdim. Sessizce içeri süzüldüm, yerleştim. Gözlerim pusluydu, dokunsalar isyan edeceklerdi. Tuttum, tutmalıydım çünkü Merve güçlü olmalıydı. O güçlü olmalıydı ki sevdiğini de güçlü kılabilmeliydi. Ve şimdi gözü telefonda gözyaşlarına hâkim olmaya çalışıyor. Sevdiği adam için dua etmekten ve onu sevmekten başka çaresi yok.
Ve gözyaşlarımı tutamadım yine. Her dizeye onu yakıştırdım, her sözde onu andım. Bugün hem kendimi hem sevgimi sınadım. Ben bile gördüklerime inanamadım.
Sevda örmüş gitmiş ağlarını.

1 yorum: